bir hasta kadın, dicle'nin üstünde, her akşam
bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fam sisler uzanırken o senin doğmanı bekler.
yorgun gibi mühmel duran âsûde ufuklar
titrer, silinir... dâmen-i şeb herşeyi saklar;
iklim-i hayâlâta bakan bir nazar-ı dûr hüznüyle doğar necm-i semâ sâkit ü mahmûr;
bir mâilik üstünde yanar gizli ziyâlar,
leylin bütün ezhârı semâlarda açarlar,
leylin bütün ezhârı, bütün rûh-ı ziyâsı;
bir nefha-i meçhûlenin eşyaya teması
zulmetlerin esrârını baştan başa sallar,
sen, ah, doğarsın o zaman, mest ü ziyâdâr...
sâhilleri sessiz dolaşan hasta hâyale
bir nûr-ı teselli taşır anlındaki hâle hattâ o soluk çehreye nûrun dokunurken
bir bûseye benzerdi ki gelmiş ona senden.
nehrin gece, rüyâ ve serâirle boğulmuş
ufkunda tahassürler okur gam-zede bir kuş.
bir giryeli ses- belki kadın, belki erkek-
söyler gecenin şi'rine bir aşk, bir âhenk...
nûrun dökülür, sâhil erir, karşıki yerler
bir hâb-ı münevverde hep eşkâlini gizler;
sîmîn dumanlarda ölür rûh-ı menâzır,
bir ra'şe-i zerrîn ile tâ karşıda yer yer
mahmûr ışıklar yüzer esrâr üzerinde
yorgun sular üstünde kanar bir şeb-i hande...
her lerze, her ahenk, bulut, hâb oluyorken,
bir feyz-i umumî-i ziyâdâr ile birden
sâkin, soluyorken gece, eşbâh u avâlim yalnız o ziyâlarda kalır sâkin ü muzlim.
ey mâhcebînin, o cebîn-i, keder ü gam
altında o yorgun o soluk heykel-i matem.
''bir nefha-i meçhûlenin eşyaya teması;
zulmetlerin esrarını baştan başa sallar'' kısmı beyni zıngındatmalı. eğer zıngındatmıyorsa ben de bir sorun var, çünkü benimkini zıngındatıyor.